Kayıtlar

2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Göçebe

Gönül göçebesiyim. Gönüllerde gezip gezip bir köşeye çekilip yıldızları izlemektir işim. Kalbimin içinde anlatacak ne çok şey var şimdi , buna hiç halim yok.  Susmak istiyorum. Dinlenmek. Dalgalara karışıp duymak istiyorum. Kaşif keşfetmekten yorulursa dururmuş. Durduğunda durmayı keşfetmeye başladığını anlarmış. Bir kaşif olabilirdim, bu kadar yorulmasaydım. İnsanı sahiden günahları mı uzak kılar dostluktan? Dostluktan uzaklaşan insan aniden düşer mi günahların koynuna.  Bu dünyada yapayalnız hissediyorum bugünlerde. Yalnızlık beni ürkütmüyor. Yine de çok sevdiğimiz insanlara yaklaşamamak acı. En acısı bu sanırım. Yoğun bir yokluk. Kısa bir hiçlik tecrübesi. Keşke bisiklete binip uçup gitsem buralardan. Masal çocuk olsam bir kez daha.  Bencilliklerin doğallığını anlıyorum. Kimseye bir kızgınlığım yok. Varlık böyle bir hal. Sadece keşke bu kadar anlamasaydım. Kalbimin içinde olup bitenlerden oldukça habersiz bir yaşamak bugünlerde. Tez vakitte kurtulmak nasip olur ümidiyle.

Zamansız Kandırmaca

 Kendimizi kandırdığımız doğrudur. Pek çok gün hiç durmaksızın hem de bile bile yalandan yaşadığımız doğrudur. Anlamanın kıyısında otururken mesela hiç anlaşılmadığımız doğrudur. Ama anlamak da anlaşılmadığımız her an da o kadar büyük ayrıntıları değil hayatın. Bunu çok şık unuttuğumuz da doğrudur. Her tercih bir vazgeçmek taşır koynunda yani yin ve yang. Bir mandalina bahçesinde aniden büyüyen bir yangın gibi. Kendimizi kandırdığımız gerçeğin döşeğinde uyurduk her gece sen ve ben yin ve yang. Ama önemi çok küçüktür bunun da. Biz her gün hep yeniden karışırken yeryüzünde havaya ve toprağa bütün bunlara mı bakacağız Allah aşkına.  En büyük gerçekler en süslü yalanların arasına oturdu tıpkı gelip senin dizine başımı yasladığım günler gibi. Hem en gerçek hem en yalan nasıl birbirine dokunurdu bu kadar hiç anlayamadan öleceğim. Hiç anlamadan gittiğim o yerde her şeyin asıl olma sebebini hissedeceğim. 

Sakin Güç

" gözlerini yaşlı gördüm anacığım seni düşümde, dua edip duruyordu mutluluğum için ta denizler ötesinde oysa ben yitirdim anacığım bütün özgürlüğümü sardı bütün zerrelerimi bu acı ta derinden derine yüreğimde bir sızı gözlerini yaşlı gördüm anacığım seni, düşümde" Bir zaman kaybı gibi yaşamak ile hayatın anlam arayışında olmak birbiriyle çok benzer bir eksende dolaşırlar. Dışarıdan bakıldığında insana, içeride hangi evrede olduğu pek anlaşılır olmaz.  Görüntüde aynı eylemsizlik yansır insanların izlenimlerine. Birinde dört bir yandan çekildiği hissiyle hareket edemez insan ; diğerinde hareket etmediğinin farkında bile değildir. Birinde yazamaz , zihnine aynı anda hücum eden düşüncelerden ; diğerinde yazamaz eli kaleme giderse ne yapması gerektiğini bilmediğinden.  Hayatta kolay yol yoktur. insan her an yaratılışının tamamlanmasına katılmasına müsaade edilen tek varlıktır. Bu nasıl kolay yoldan olması beklenecek bir vaziyet olabilir ki?  " Oysa ben yitirdim anacığım bütün

Divit Dersi -1. Mektup

   Mürekkebin geçenlerde bana attığı tokadı şikayet edeceğim size. Şimdi yanı başımda öyle endam ile duruyor ki altın renkli kapağı ile , onu alıp eve getirdiğim güne biraz içerliyorum. Birkaç gün evvel heyecanla paketi açıp masamın baş köşesine oturttuğum o güzellik beni nasıl hırpaladı bilemezsiniz. Bir mektuba başlayacaktım. Hayatımda ilk kez divit tutarak bir mektup yazacaktım. Kağıdım hazırdı, sarı ve yıpranmış. Ucunu ayarladım, ucunu mürekkebe biraz korkak bir hevesle batırdım. " Sevgili " yazarken dağıldı mürekkep kağıdın üzerinde , yayıldı; çok bekletmişim. Çekindim , elimi hemen geri çektim. Mahvolmuş gibi hissetmeliydim fakat büyülenmiştim. Yeni doğmuş bir bebeği kucağıma almak gibi gelmişti diviti kağıda dokundurmak. Dokunmak, dokumak, dokundurmak.. "Dost" diye devam ediyordum yazmaya ki parmaklarım arasındaki şahsiyet bana bir tükenmez kalem olmadığını şiddetle hatırlattı. Şiddet diyorum çünkü en şiddetli uyarış sessizlik gibi gelir bana. Bir divit içins

Bir Araştırma Konusu

  Takvim yaprağında okumuştu. “Ne kadar çok anı biriktirirsen, yaşamın o derece anlamlı olur” yazıyordu. Ben ise bunu her başım sıkıştığında koşuverdiğim o hanımefendinin kaleminden okuyordum. Her buluşmamızda başka bir yüzle çıkıyordu karşıma. Hep aynı şefkatli bakışı buluyordum , hep farklı bir yüz giydiriyordum hayalimde O’na. Bu kez ise 2012 yılında yazdığı bu mektup ile bir kez daha bamtelime dokunuverdi hiç habersiz. Rahmet olsun. Anılar biriktirmenin hayata anlam katacağı inancıyla ben de hep biriktirme telaşına düşüvermiştim. Tıpkı O’nun gibi yıllar sonra ben de aynı his ile diyorum , anılar her zaman mutlu etmiyormuş insanı. Gerçi bilse yine de o anıları yaşamaktan vazgeçer mi ki insan? Hiç sanmıyorum.  Yaşamım anlamlı olsun istedim de biriktirdim pek çok şeyi. Anılar , muhabbetler, insanlar, mektuplar, izler biriktirdim. Sevgiler biriktirdim; geldiler, geçtiler, geçmektedirler. Kalıcı olduğuna inandığım şeyler de biriktirdim. Gelir bulur elbet beni diye. Bulamadı. Bulamayac

Yalnızlık Meselesine Bir Pencere

 Hani ellerimizi açarız bir tarafa ve sonra gezdiririz. Bir bir dolaşır ellerimiz başka ellerde. Başımıza gelen bazı şeyleri çok güzel addederiz. Bazıları ise çok sıkıntı verir içimize. Sonumuzu bilmeyiz. Sona doğru erişmek niyetiyle adım atarız her bir gün hiç bilmeyiz. Ellerimiz, ayaklarımız adım atar; kalplerimiz , ruhlarımız... İnsanlar gelir, insanlar giderler. Biz yürürüz hep aynı çizgide. Bir gün bir hikaye başlar sonra geri dönmeyiz eski dünyamıza o günden sonra. Bir kusur işlenir , bir yangın çıkar ve kül olur tüm rota. Öyle zamanlarda insan ne yapar ? Ne yapmalıdır? Her zaman baştan başlamak için bir yol olmalı mıdır? Yoksa göz alabildiğine koşmak mı gerekir ileriye doğru?   Bazı insanlar hayatıma neden girdi diye soruyorum bu aralar. Bazı insanlar, bazı kavramlar , bazı olgular. Sevgili okuyucu, insan en çok kendinden kaçmak için başkalarına tutsak oluyormuş. Yalnız deneyimleyenlerin bilebileceği acı bir tadı vardır onun. O acı tadı nasıl olsa da ferahlığa çevirse insan diye