Kayıtlar

Temmuz, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
"İyi günlerinde senin kadar sevinecek biri olmasaydı mutluluğundan ne zevk alırdın? Öte yandan da, kara günlerinde senden çok üzülecek bir dostun olmasaydı, o günlere katlanmak güç olurdu." Sevgili dost, en yakın arkadaşına veda etmek mecburiyetinin acısını bilenlerle toplandık bu gece seni anıyoruz. Buradan aya bakıp seni düşünüyoruz. Aramızda bilmem kaç kilometre var ama göğün çehresinden buğulu gözlerinin yansımasını görür gibiyim. Çünkü hassas bir kalp için büyük bir acıyla karşıladın bu bayram sabahını. Seni son gördüğümden bu yana büyük acılar gördüğünü ,tanıklık ettiğini tahmin edebiliyorum. Kim bilir ne kadar büyüdün, tahmin edemiyorum. Ama bir insanın üzüldüğünde ne yaptığını bilince bir zamanlar, hala aynı gibi geliyor bazı şeyler. Bazı şeyler çünkü hiç değişmiyorlar. Ben sadece bugün burada senin acını hissederken , seni duyarken ruhumun derinliklerinden bir şeyler yazmalıydım. Bilirsin işte benim de değişmeyenim bu.. Sevgili dost, acın canımdadır. Sen hiç bilme

Kardeşime Mektup -1

      Ben korkmuyorum. Cesurum. En çok da kendimden korktuğum zamanlardan geçerken bunu söylüyorum artık. Tutuyorum cebimde ne kaldıysa hatalarımdan. Kendi yerime kendimi koymaya çalışıyorum bir süredir. Ve sen kardeşim bana bugün bir nasibi hatırlattın. İnsanın hata yapma nasibini. Kusurlu olma ferahlığını , kusurlarının eksiklerinin varlığı ile kendini kabul etmesinin kutsallığını hatırlattın. Tecrübenin en güzel yanlışlar ile kazanıldığını ve bunun bir anlamının var olabildiğini anımsattın. Bu nedenle ki , sana mektuplar yazmak niyetiyle oturdum bu defa masabaşına. Bu masadan bu gün sana ve senin gibi kardeşlerime kendi yolculuğumdan öğrendiklerimi not düşeceğim.       Söylediklerimizin ve hatta söylemediklerimizin arkasında neler saklıdır? Bunu anlamak üzere bir yolculuk niyetiyle yeniden başladım bu blog yazılarını yazmaya. Bu hal biraz da iğne ile kum üzerinde çukur açmaya çalışmaya benziyor. Çok kaygan bir zemin. Her an ilerlediğim yolu bir küçük dalga gelip darmadağın ede

Uzaklaşan Yakınlık

“Ne kadar uzaklaşırsan, o kadar güle güle”      Bugün sizinle uzaktan dem vuracağız anlaşılan. Yukarıya kondurduğum söz, gün doğdu doğalı dilimde dönüyor. Hani gündelik işleri yaparken bazen zihninize bir hatıra takılır. Öyle bir takılmadır ki bu , sizi düşürür sanki. Alır yerden kaldırır bir başka yanda bir köşeye çalıverir. İşte sözler böyledir insan için.   Yürekten kurulmuş bir cümle sizi bir istasyondan alır ve bambaşka bir durakta kapılarını açıp yolculuğu bitirir. Yahut biz öyle sanarız. Hep söylenen “ her son bir başlangıç” klişesinden olacak fakat hakikati bin kez söylesen yine de eskimez düsturunca söyleyebiliriz ki; her sözün sizi indirdiği istasyon sizi bambaşka bir yeni yola düşürebilir. Bu yüzden kimlerle muhatap olduğunuz çok mühimdir. Çünkü muhatabınızın sözlerini seçip belirleyemezsiniz. Yalnız muhatab diye karşınıza aldığınız kimseyi seçerek ona güven duyarsınız. Bazı sözleri söylemeyecek oluşuna mesela güven duyarsınız. Burada da şu mevzu bahis edilmelidir. Muhat

Dalgalar Arasından

Resim
Selamlar, bugün sizlere insanın içindeki sudan ve suyun içindeki insandan bahsetmek istiyorum.   Vücudumuzun %60'ı ve dünyamızın da %80'i su ile dolu, çocukların %70'i su iken yağlı ve yaşlı bir vücutta bu oran %40'lara kadar düşer. Su, yüzyıllardır kültürümüzde saflığın yansıması olarak görülmüştür. Saflık, temizlik , yaşamın özü sudan kabul edilmiştir. Bütün medeniyetlerin sulak yerlerde kurulup geliştiğini de göz önünde tutarak suyun insanlık için özsel bir önemi olduğunu kolaylıkla söyleyebiliriz. Bu kitabi bilgileri verdikten sonra yazımıza geçebiliriz zannediyorum.                "İnsan, kendisini, hiç şüphesiz bir katre sudan yarattığımızı  görmedi mi de şimdi o, apaçık bir düşman olmaya kalkışmada."                                                                                                    Yasin -77           İnsanın yaratılışı sudan ve topraktan olunca, yeryüzü de su ve topraktan ibaret olunca, bu durumu fark eden bende

Zamanı Yavaşlatmak

Resim
    Bir aşk zincirine hayran oldum. Olduk hep birlikte ya bir zamanlar. Şimdi o zincirin kopmuş bir halkasının evrende savruluşundan başka bir şeye benzemiyor yaşantım. Ama Allah'ın hayat diye bana verdiği nasibi düşünmek , olumsuz his ve düşüncelerin yani en azından onlardan sağlıksız bir öfkeyle içimde barınanların köklerinin kurutulmasına muhtacım. İçimdeki istenmeden büyümüş baobablar toprağımı sardı sarmaladı. kalbimin içinde zehirli otlar büyüdü ve yayıldı. Şimdi ise ruhun ihtiyaçlarını görüyorum. Ruhun ihtiyaçları.. Alimlerden bir nasibe başvurmak, nasihatlere kulak açmak ve nefsin büyüttüğü o baobabların köklerini kırpmak. Bugün Nurettin Yıldız' ın bir sohbetini dinledim. Kendinizi kurtarın diyordu. "Müslümanlık insanlık zemini üzerinde kuruludur. Önce insan sonra müslümanız. Müslümanlık bize insan olduğumuz için nasip kılındı."            En yakın arkadaşımla sorunlar yaşıyorum, evde büyük sayılmasa da tartışmalarda yer alabiliyorum. İnsanların benden

Ruhun Derinliklerine Çıkarken

Resim
İpin ucunu yakaladım zannediyorum. Ruhumun derinliklerine doğru bir sefer niyetindeyim. Bu kez diye başlayan bir cümle kurmak istemeden, geçmişi hiç var olmamış gibi bilerek geçmişi keşfe çıkıyorum. Bir yer var ki orada her sözü duyabiliriz. O yer ruhun dibindeki sonsuzluk neşvesi değil midir? Kalbimde bir yerde görünen olmaya duyulan bu hasreti anlamaya çalışmak bu yazının niyeti. Ruhun derinliklerine nasıl çıkılır başka değil mi? Çocukluğumdan beri okurum, okumanın benim için ne anlam ifade ettiğini düşünmek istiyorum. Öncelikle bu aralar hayatım okul bakımından zorlu bir süreçten geçmekte olduğundan ve üniversite yıllarımla barışamayacak kadar kendime kırgın bir yerde bulunarak yazmaya   başladığımı hatırlatmak isterim. İngilizce bir sosyoloji kitabından okuma yapmaya çalışırken kitabı kapatıp elime Kemal Sayar’ın bir kitabını aldım. Alıp kaldığım yerden okumaya başlamıştım ki içerimde bir hatıra canlandı. Küçüktüm, alt komşunun kızı ile oyun oynuyorduk ve o oyunda ben ünlü bi