Ruhun Derinliklerine Çıkarken


İpin ucunu yakaladım zannediyorum. Ruhumun derinliklerine doğru bir sefer niyetindeyim. Bu kez diye başlayan bir cümle kurmak istemeden, geçmişi hiç var olmamış gibi bilerek geçmişi keşfe çıkıyorum. Bir yer var ki orada her sözü duyabiliriz. O yer ruhun dibindeki sonsuzluk neşvesi değil midir? Kalbimde bir yerde görünen olmaya duyulan bu hasreti anlamaya çalışmak bu yazının niyeti. Ruhun derinliklerine nasıl çıkılır başka değil mi?
Çocukluğumdan beri okurum, okumanın benim için ne anlam ifade ettiğini düşünmek istiyorum. Öncelikle bu aralar hayatım okul bakımından zorlu bir süreçten geçmekte olduğundan ve üniversite yıllarımla barışamayacak kadar kendime kırgın bir yerde bulunarak yazmaya  başladığımı hatırlatmak isterim. İngilizce bir sosyoloji kitabından okuma yapmaya çalışırken kitabı kapatıp elime Kemal Sayar’ın bir kitabını aldım. Alıp kaldığım yerden okumaya başlamıştım ki içerimde bir hatıra canlandı. Küçüktüm, alt komşunun kızı ile oyun oynuyorduk ve o oyunda ben ünlü bir doktordum. Konferanslar verirken dünyayı dolaşıyordum, tümöre bir çare bulmuştum ve Amazon’larda bir ahşap evim vardı. Konferanstan konferansa koşarken o ev benim kaçış mekanımdı. Bu oyunu anımsamakla az evvel elimde olan yabancı sosyoloji kitabı arasında derin bir bağ olduğunu keşfettim. Yolculuklarımızın hepsi gidip bir yerde çocukluk anılarımızla nasıl da bağdaşık çıkıyor değil mi? Tuhaf doğrusu. O oyun ne kadar masum görünse de şimdi farkediyorum ki orada içimde beni bu hayale sevk eden güdü doğru tanımlanamamış. Merak ettiğim bir şeyin peşinde araştırma yapmanın hayalini kurarken, merak ettiğim bir şey var olmamış. Bunu farkedince şimdiki sosyoloji çalışma arzumun derinliklerinde yatan güdüyü ve hatta üniversite hayatımı bana acı verici kılan güdüyü keşfeder gibi oldum. Tıpkı o vakitte olduğu gibi, merak duygusu ile hareket etmemek ve sonuca odaklanarak adım atmak.. yani ben sahiden de neden Marks’ı tanımak istiyordum ki? Onu tanıyor olmak ve bunu anlatabilen kişi olmak için mi? Yoksa, sahiden de bir sorun gördüğüm yere çözüm üretmek dahi değil , soru sorarak sorunun ne olduğunu anlamaya çalıştığım için mi?
İnsan olmak temel sorulara dönmektir daima. Ne, neden, niçin, nasıl, nerede ve kim?.. işte bu sorular gerçek bir kaşifin anahtarlarıdır. Gerçek bir yolcu , yolu anlamak için sorması gerektiğini hiç unutmaz. İnsan ise var oluşunu anlamlandırma çabasında tümden bir samimiyete muhtaçtır. O samimiyetin dışarıda yansıyan görüntüsüne odaklanmış bir ruhta var olması ise çok güçtür. Dışarıda yansıyan ruh görüntüme niçin bu denli önem vermekteyim? İşte bu soru , benim samimi sorulmuş ilk sorumdur.
Selam ve muhabbetle

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

bulutsuzluk özlemi

Ukde

Mektup